14 Ocak 2011 Cuma

Narkozsuz Ameliyat / Hasip TURAN




NARKOZSUZ  AMELİYAT

Temizliğinin tam yapılması için torununu evine geri gönderdiğim için benden selamını kesen ve torununu okula göndermeyen dargın komşum, bir ikindi vakti kapımı çaldı. Kapımı açtığımda elinden tuttuğu torununun yüzü kan içindeydi. Alnının sol tarafındaki derin bir yaradan durmaksızın kan akıyordu. Çocuğun rengi sapsarı, dedesi ise bitkin haldeydi. Dede, yalvaran ve güçlükle çıkan bir ses tonuyla “ Aman hocam, n’olursun bize yardım et !” dedi. Odamdan gazlı bez, sargı bezi ve bir sandalye getirdim. Çocuğu, sandalyeye oturttum, yarasını sıkıca sardım. Bu arada dede, yaralanmanın nasıl olduğunu anlattı. Merdivenden inerken çocuk dengesini kaybedip düşmüş. Alnı, düşme esnasında basamağın kenarındaki çıkıntı kıvrık çiviye çarpınca,  yırtılmış ve bu yaralanma olmuş. Dede bunları anlatıp bitirdiğinde benim de yarayı sarma işim bitmişti. Dedeye, sandalyede çocuğun hiç hareket etmeden oturmasını, şayet çocuk baygınlık geçirecek ve düşecek olursa buna meydan vermemesini, oturttuğum yerden hiç kaldırılmamasını ve dedenin de yanından ayrılmamasını tembih ettim. “ Ben karakola kadar gidip, doktora telefon edeceğim, ona ne yapmam gerektiğini sorup döneceğim” dedim ve koşarak karakolun yolunu tuttum.


Doktorun verdiği talimatta; önce su kaynatacaktım, ılımağa başlayan suyla yarayı ve etrafını temizleyecektim. Ellerimi, sabunlu suyla yıkayacak havluyla ya da başka bir şeyle kurulamıyacaktım, suyunu silkeleyip, alkolliyecektim. Bu kolaydı. Sonrası, sonrası benim için de yaralı çocuk için de çok çok zordu. Bir dikiş iğnesini çakmakla islendirmeden yakacaktım. İplik geçirip iğne ve ipliği alkolliyecek ve yarayı kan akışını durduracak şekilde dikecektim. Yaranın üzerine sarı bir toz vardı ondan ekip, sıkıca saracaktım. Çocuk, uzunlamasına normal yattığımız gibi değil, oturarak uyuyacaktı. Bunun için sağ ve sol tarafı yastıklarla desteklenmeliydi. Dede ve nine nöbetleşe uyuyacaklardı. Bol bol su  ya da çay içirilecek, bana verdiği eşantiyon hapların ağrı kesici olanından  (adını söylemişti) sabah yarım, akşam yarım olmak üzere günde bir hap yutacaktı. İki gün içinde çocukta kötüye doğru bir gelişme olursa kendisine getirilmesini de  sıkı sıkı tembihledi.


Yine koşarak eve döndüm. Suyu kaynattım. Sargıyı açtığımda yaranın çevresinin hafif şişmiş olduğunu gördüm. Kanama sargıların üstüne çıkmıştı. Hazırlığımı yaptım ve yarayı dikmeğe başladım. Yarayı dikmek için, iğneyi bu hassaslaşan yere batırıp çıkardıkça çocuğun acısının bir kaç kat daha arttığını ben de hissediyordum. Ben de çaresizdim, çocuğun sağlığı için bunu yapmak zorundaydım. Ben bu işlemleri yaparken çocuğun benzi adeta beyazlaştı, şok geçirdiğini tahmin ettim ve belki gerçekten şok geçirdiği için  hiç sesi çıkmadı ya da sesini çıkaramadı. Ayakta beni seyreden dedeyse bir hayalete dönmüştü. Nefes alıp verdiğinin farkında bile değildi. Yarayı doktorun talimatına uygun bir şekilde diktim, üstüne sarı tozdan serptim, güzelce bağladım, hapını da verdim, ne yapmaları gerektiğini dedeye anlattım. Ertesi gün pansuman yapacağımı söyleyip evlerine gönderdim. Ertesi gün ve daha sonraki günlerde pansumanlarını düzenli bir şekilde yaptım. İlk iki gün içinde de kötüye doğru gelişme olmadığı için doktora da gitmesine gerek kalmadı. Bir zaman sonra tamamen iyileşti. Fakat anlında ki o yara iz bırakmıştı. Buna da şükrettik. Allah çocuğu esirgemiş, bana da o işlemi yaparken güç vermişti.


Daha sonra komşum defalarca benden af diledi. Cahilce davrandığına lanetler okudu. Selamını da esirgemedi. 


Ben de bu işleri becerdiğim için köylü bir sıfat daha ekledi benim adıma: Doktor öğretmen.


HASİP TURAN

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...